hesabın var mı? giriş yap

  • deron williams'a yakın bir tarzda; kalıplı, hızlı hücumu seven (ya da yıllarca naumoski'yi izledikten sonra bana öyle geldi), skorer bir point-guarddı.

    kendisini bir telekom maçında çıplak gözle izleme şerefine nail olmuştum. bir oyun kurucuya göre cüsseli olmasına ve biraz hantal görünmesini rağmen ilk adımı hızlı olan, ani vites değiştirmeleriyle içeri çok iyi penetre edebilen bir basketbolcuydu. hayran olduğum bir şut ve oyun stiline sahipti. yalnız assistlerinin 83%'ünü predrag drobnjak ile yaptıkları pick & roll'lar oluştururdu. daha iyi bir takım oyuncusu olsaydı belki daha fazla sevilebilirdi. insanlar onu agresif ve bencil olarak tanıdılar.

  • bedri baykam 18 nisan 2011 pazartesi günü sağ karın boşluğundan ve kalçasından bıçaklanmış.. karın bölgesinde 12 parmak bağırsağı ve karaciğerinde yaralanmalar meydana gelmiş. yaralanma sonucu ciddi kanaması olmuş. baykam'ın ameliyatı 4 saat sürmüş. ameliyat sonrası yoğun bakım ünitesine alınmış.

    asistanı tuğba kurtulmuş'un ameliyatı 2 saate yakın bir sürede gerçekleşmiş. 12 parmak bağırsağında ve kalın bağırsağa giden damarlarında yaralanmalar oluşmuş. ameliyat sonrası yoğun bakıma alınmış.

    her iki hastanın hayati riski bulunuyor...

    ve böylesine ciddi bir saldırı sonucunda gerçekleşen yaralanma durumu alay konusu edilebiliyor ülkemde..

    karnından içeri bıçak girip ılık kan ıslatıp kıpkırmızı yaptığında giysileri bir insan sakin kalabilir mi? ilk önce asistanı yaralanmış ona yardım edeyim derken de kendisi yaralanmış bıçak karnına girdiği andan itibaren "normal" davranması beklenilebilir mi bir insanın? o an için asistanının başında yardımcı olmaya çalışan kişiler de varken en doğru şeyi yaparak hızla hastaneye ulaşmaya çalışmış.

    onu görüp yanından hızla geçip giden arabalar bana suadiye mado'da yangın anında yere düşen adamı gördükleri halde yardım etme ihtiyacı hissetmeden çekip gidenleri hatırlattı nedense... nerede kaldı insanlığımız bilemiyorum..

    geçmiş olsun

  • "milli takıma alınmadığım için üzgünüm" demek kendi açısından masum ifade olduğu için kullanmaması gerekirdi. bunun yerine, "benim yerime haksız olarak tercih edilen bütün adamların yedi sülalesini *******, hakkımı da helal etmiyorum" dese daha iyi olurdu. herkesin anladığı dilden konuşulması gerekir.

    debe editi: selam. öncelikle böyle sığ bir entrynin debe'ye girmesinden dolayı özür dilerim. ama bana değil sedet'e kızın bununla alakalı. sizlerin bu entry'e oy verip, debe gibi ortalama entrylerin yer aldığı bir listeye sokmasını sedet sağladı. neyse şimdilik geçelim bunu, zaten bu konuda bir yere varamıyoruz ne kadar konuşsak da. kaldı ki yakında kanzuk sözlüğü dürüm yapıp yer.

    bu entry futbol tabanlı olmakla beraber, aslında bu ülkede adam kayırmanın, cehaletin, mayfacılığın, züppeliğin, karaktersizliğin, hırsızlığın her yere işlemesinden dolayı yazılmıştı.

    şimdi bu entry'de konuyu futboldan çıkarın. bir işe başvurduğunuzu ve o iş için yeterince de donanımlı olduğunuzu düşünün. ancak sizin yerinize, o şirkette çalışan bir müdürün çok sevdiği ve beş para etmez bir adamın alındığını düşünün. neler hissederdiniz acaba?

    ve daha bir çok alana çekebilirsiniz bu entry.

    şimdilik saygılarımla

  • 2 büyük rezalete sahne olan maç

    1. konyaspor ceza sahasında yoğun buzlanma vardı. içeri giren fenerli düşüyordu ve hakem buna rağmen maçı oynattı. en azından maça ara verip zincir taktırabilirdi.

    2. yine aynı hakem uzatmaların ikinci devresini oynatmadan maçı bitirdi.

    aziz yıldırım'dan 3, mahmut uslu'dan 2 tane basın toplantısı bekliyorum

  • " ben çocukken beşiktaş ve galatasaray'ın şampiyonlukları toplamı fenerbahçe'den azdı." söylemi doğru olan televizyon sunucusu.

    güntekin, 1971 doğumluymuş.
    1984 yılında 13 yaşında bir çocuktu ve 1984 yılında fenerbahçe’nin 11 beşiktaş’ın 4 galatasaray’ın ise 6 şampiyonluğu vardı. ((11>(6+4))

  • 10 milyar dolarlık servete henüz 45 yaşında ulaşmış girişimci.

    biraz tanıyalım kendisini, bu yaşına kadar neler yapmış bakalım,

    71 yılında güney afrika'da doğdu.
    10 yaşında ibm'nin sınavında en yüksek puanı aldı, bilgisayar programcısı olma yolunda ilk adımı attı. 1984 yılında yani 12 yaşındayken blastar diye bir oyun kodladı ve bu oyunu sattı. oyun

    elon musk askerlikten pek hoşlanmadığı için güney afrika'dan, kanada'nın ontorio eyaletine taşındı. queens university'nde bir hatunla tanıştı, daha 17'sindeydi. buradan university of pennsylvania'a transfer oldu. yüksek lisans için fizik bölümünü kendine seçip stanford university'ye girdi. bir kaç gün sonra boş ver olum yüksek lisansı diyerek bıraktı.

    herkes gazete okumalı fikriyle başladığı zip2 projesini 95 yılında kardeşiyle hayata geçirdi. baktılar gazeteler eskinden daha çok ciro yapıyor, büyük şirketler hemen biz alalım düşüncesine girdi. 99 yılında compaq 341 milyon dolara satın aldı. elon abi, 1 milyonla girdiği bu yoldan 4 yıl sonra 22 milyonla çıkmıştı.

    yine 99 yılında oturduğumuz yerden ödeyelim diye 4 arkadaşın silikon vadisinde kurduğu paypal'ın en büyük hisse sahibiydi. sonra ebay, paypal benim olacak binicem üstüne vurucam kırbacı diyerek 1.5 milyar dolara 2002 yılında satın aldı. bir milyonla çıktığı yolda artık 170 milyonu vardı. bu arada bahsetmeden olmaz, aslında paypal elon musk'un o dönemki en büyük rakipleriyle ortak çalışması sonucu ortaya çıkmış bir teknoloji. x.com ile confinity'nin birleşmesi sonucu paypal ortaya çıktı desek yalan olmaz sanırım.

    ebay, paypal'ı satın alınca elon musk yeni arayışlar içine girdi. . bu hayatta önemsediği üç şeyden birisi olan uzay için 2002 yılının haziran'ında space x şirketini kurdu. (diğer önemsedikleri, internet ve temiz enerji) uzayı kolonileştirme fikri, elon musk'u çok çekici gelmeye başlamıştı. nasa ve roscomos ile ortak çalışarak(destek, eğitim) uzaya bir uzay gemisi gönderen ilk özel şirket oldu. bunların hepsini yaparken 31 yaşındaydı. sonra dedi ki birader madem uzaya mekik gönderiyoruz, ama bu uzayda yok oluyor, hem uzayı kirletiyor, hemde bizim için çok masraflı, gelin biz uzaya gönderelim mekiği, uydudan ayrıldıktan sonra geri dönsün hem paramız cebimizde kalsın, hemde böylesi daha güzel lan değil mi dedi.

    sonra üzerinde epey çalıştılar, ilk denemede başarılı olamadılar, geçen ay tekrar denediler, oldu.

    https://www.youtube.com/watch?v=xn3csgnbf8y - bu da başarının videosu.

    nasa, baktı ki space x çok daha mantıklı, biz bunlarla anlaşalım, maddi olarak destek verelim, görelim çalışmaları ne kadar ileri gidebilecek. uzaya astronot ve malzeme taşıyacak dragon v2 projesinden dolayı nasa'dan yaklaşık 3 milyar dolar para aldı.

    space x'in başındayken en büyük 3 hayalinden bir diğeri olan temiz enerji kapsamında 2004 yılında tesla motors'a katıldı. 2008 yılında şirketin ceo'su oldu. 2006 yılında tesla roadster'ı tanıttı. 2008-2012 yılları arasında da üretti.

    https://www.youtube.com/watch?v=_dnw3tpq57i

    roadster satışları beklenenden iyi olunca, tesla model s'i 2012 yılında ilk sahiplerine teslim etti. fiyatlar pahalı olunca, alın size ucuz araba diyerek geçtiğimiz günlerde de tesla model 3'ü tanıttı. bakmayın türkiye'de yine çok pahalı. yüzde 145 vergi mi olur?

    aslında tesla model 3 çok yeni olduğundan üzerinde konuşmak çok mantıklı değil ama model s hakkında biraz daha konuşabiliriz. ne kadar elektrikle kaç km yol yaparım gibi düşünceleriniz varsa, http://teslaturk.com/model-s/ bu site işinizi fazlasıyla görür. bu arada sunduğu opsiyonların çoğu ücretsiz. (ikinci en büyük hayali internet)

    diyorlar ki elon'dan sonra tesla ; "beyaz yaka mühendisler ile bantta çalışan mavi yaka işçiler bir arada çalışacaktı, aralarına duvarlar örülüp iletişimleri engellenmeyecekti. bütün fabrika beyaz parlak epoksi ile kaplanıp tertemiz bir görünüm kazandı. arabalar üzerinde çalışan robotlar kırmızıya boyandı ve dış cepheye kocaman “tesla” harfleri yazıldı. "

    model s'in üretim fabrikası belgesi - bu adamın bir vizyonu var.

    basınçlı tüpleri kullaranarak ulaşım yapılabilir diyerek hyperloop'u tanıttı. yaklaşık 560 km hız. bizimkiler bunun yanında tren bile değil. tiyen.

    hyperloop

    petrole alerjisi olan elon musk'un bir diğer projesi de solar city. zaten adından da anlaşılabilir, güneş enerjisini kullanıp elektrik üretmek.

    https://en.wikipedia.org/wiki/solarcity

    elbette her işi yolunda gitmiyor bu arkadaşın, 2008 yılında iflas bayraklarını çekmek üzereyken parasını space x ve tesla'ya eşit olarak paylaştırdı. sonuçta iki şirkette sapa sağlam ayakta kaldı. günlerinin çoğunu şirketlerinde geçiriyor. arta kalan zamanlarda da çoğumuzun inception'dan bildiği talulah riley yani nam-ı diğer blonde ve çocukları ile.

  • "vietnamlılar bana hiçbir kötülük yapmadılar ki onlarla savaşayım." diyerek ve savaşa gitmeyerek nasıl bir insan olduğunu,

    "adım peygamberimin adı onu yere yazdırmam"
    diyerek ve yıldızlar geçidinde yıldızını duvara astıracak kadar şuurlu bir müslüman olduğunu

    "kelebek gibi uçarım arı gibi sokarım"
    "alt tarafı bu da bir iş. otlar büyür, kuşlar uçar, dalgalar kumları yalar. ben de insanları döverim."
    "şampiyonlar salonlardan çıkmaz. şampiyonlar içlerinde tutku, hayal ve amaç olan insanlardan çıkar."
    diyerek ve kariyerinde zirvelerde kalarak gelmiş geçmiş en büyük sporculardan olduğunu

    "hayal gücü olmayan insanın kanatları yoktur."
    "rüyalarınızı gerçekleştirmenin en iyi yolu uyanmaktır."
    "ön yargı karanlıkta kalmış olmaktan kaynaklanır. gün ışığı onu arındırır."
    "seni tüketen, önündeki tırmanılacak dağlar değil, ayakkabındaki çakıl taşıdır."
    diyerek bilgeliğini bizlere göstermiş büyük insan mekanın cennet, komşun ismini aldığın peygamberimiz muhammed s.a.v. olsun.

  • durmayan kronometre. basketbol gibi topun yalnızca oyunda olduğu dönem çalışsın kronometre biz de artık yerde yatıp zaman öldüren futbolcu müsveddeleri görmeyelim.

    özellikle türkiye'de öne geçen takım topçusu top taca çıksa 2, auta çıksa 4 dk falan yiyor oyundan.

  • ahmet çakarın kulakları çınlasın zamanında;
    "arda turan barcelonada oynayacak kalitede bir futbolcu değil" demişti..

    şimdi anladık seni hoca..

  • yüzlerce mühendis yüzlerce teknik personel yüzlerce amirin olduğu bir kurumun karışmış olduğu milyarlarca liralık kaza. yine bir tatil günü yine tcdd kazası. yapmıyorsanız özelleştirin kardeşim. devletin kesesinden ekmek elden su gölden lojmaniniza kadar devletten sömürüyorsunuz ama iki treni idame ettiremiyorsunuz. yazıklar olsun size!

    lan zaten çankırı'ya giden tren sayısı belli. sinyalizasyonu geç lan bari whatsapp grubu kurun birbirinizden haberiniz olsun.
    edit: ayrıca ankara'da tcdd'nin işlettiği başkentray 19:45'de seferleri bitirmeye başladı. ankara'da ego otobüslerinin yetersiz olduğu ve salgın hastalık varken toplu taşımayı rahatlatmak yerine kısmışlardır. ben artık art niyet aramaya başladım. başkentrayın da ellerinden alınması lazım bu tembellerin. ama iş kendilerine gelince eryamanda şeker fabrikasının en merkezi lokasyondaki yeni yaptıkları lojmanları jet hızıyla bitirmişler. önünün yollarını da karayollarına yaptırıyorlar. burası karayollarının görev sahası olmamasına rağmen karayolları müthiş hizmet ediyor kardeşlerine.

  • - sarı saçlar
    - zigon sehpa gibi çene yapısı
    - space-x roketi gibi meminto
    - botokslu dudaklar
    - manken ya da sosyal medya fenomeni( bu nasıl zikim bir tabirse) olmak
    - geçmişinde en az 7-8 tane tanınmış kişiyle sevgili olmak vs

    futbolcular bunların makyajsız ve estetiksiz halini bilmediği için çocukları cennet mahallesinden aliş'e benziyor mk.

    debe editi: tamam dudakta botoks olmazmış yazmayın, ne bileyim lan benim kütük kayseri bizim orada kömbe dudaklı derler alla alla.

  • kurallara uymanın enayilik, kural tanımadan iş görmenin uyanıklık ve meziyet olarak görüldüğü ortadoğu bataklığında bir ülke.

    2 aile düşünün 90larda bir şehire geliyorlar, birisi boş bulduğu araziye yasak olduğunu bile bile gecekondusunu dikiyor, diğer aile aman kurallara uyalım diyip bütçesine göre kiraya cıkıyor.
    ilk aile bir kaç yıl sonra seçimler öncesinde verilen sözler ile çöktüğü arazisine tapusunu alıyor. diğer aile maaşının yarısını ev sahibine vermekle meşgul kıt kanaat geçiniyorlar.

    ilk aile gecekondunun sokağa bakan kısmına kendi dükkanını açıyor, diğer aile 8-5 iş bulup her gün işe gidiyor. ilk ailenin beyan ettiği toplam yıllık vergi 8-5 çalışanların nerdeyse bir aylık verdiği vergiyle aynı miktar oluyor.
    ilk aile o küçük vergisini de ödemiyor, hatta hiç birşey ödemiyor. ve sonunda devlet baba af çıkartıyor. vergi borçları daha maaşını almadan kesilen enayi ailelerden paralar toplanıyor zaten.

    birkaç yıl sonra ilk ailenin kaçak evleri yerine kentsel dönüşüm adı altında rezidans yapılıyor ve burada bir kaç daireleri oluyor. diğer kurallara saygılı enayiler de hala kirada oturuyor... *

    ve bugün oluyor bu ailelerin çocukları olmuş, üniversiteyi kazanıp öğrenim kredisi almışlar. sonrası malum zaten. "enayi misin amk niye ödüyorsun?!"

    evet durum ne yazık ki böyle: devlete para ödeyen herkes enayidir!

    vergi borcun mu var? ödeme! nasıl olsa af çıkar, yapılanma çıkar, bir şey çıkar... enayiler ödesin :)